buradayım



ferhatasniya.tumblr.com

mesleki deformasyon

bir güç var, ve orasını kesin.

dünyanın dönmesinden çok
çamaşır makinemin dönüyor olması
ile ilgileniyorum.

allahların yaratıldığı fabrikaları
ve mesai saatlerini
merak ediyorum.


aslında

her şeyin manasını
ilk defa dinlediğimiz bir şarkının
'ben bunu daha önceleri bir yerde duymuştum'
anında çözebilirdik.




kedilerimiz ölsün, örümceklere alışalım.
zamanın yavaşladığı, günlerin azaldığı çağa kadar
bekleyebilirsek olur.
herhangi bir yenilgi bizi çok yıpratamaz daha.

o yaşlara gelelim.
televizyonda hep aynı kanal açık kalsın.

sadece meyveler mevsimlik,
daha da büyürse dünya, umrumuzda olmasın.

artık sadece kulaklarımızın duymadığı,
gözlerimiz sadece hatırladıklarını gördüğünde
hep havadan konuşalım,
sular durulsun.

üzülmesin günler.

çilingir günlükleri.



apartmanın önünde, çantamın içindeyim. anahtarım yok. telefonumun şarjının da bitmiş olması ile kendimi yeşil logolu bir kahveciye bırakıyorum. bir yandan kahvemi içip kendime elit küfürler savururken bir yandan da tel
efonumu şarj ediyorum. neyse efendim apartmanın önüne gelip çilingir beyi arıyor, küçük bir pazarlık sonucu yarım saat sonra evin önünde buluşmak üzere sözleşiyoruz. benim yufkacım benim apartmanın diyerek kapımın önünde bekleyeduruyorum. çilingir beyi hafif soğuk havada beklerken apartmanın önüne 06 plakalı bir araba yanaşıyor, plakasının üstündeki mavili kırmızılı yanarlı sönerli ışıktan anlıyorum ki bu amcalar resmi amcalar. bizim apartman 4 daireli, moda'da oturuyorum demek için fazla gösterişsiz ve küçük, alttaki yufkacı amca ile daha çok yazın coşan küçük bir kasabayı andırıyoruz. bu esnada benim de içinde kiracı olduğum bu apartmandan bir hanım teyze hafif agresif çıkıyor, o resmi amcaların arabasına biniyor. resmi amcalar hal ve hareketlerimden, esmer ve zayıf oluşumdan şüphelenmiş olacak ki beni çağırıyorlar, "neden bekliyorsun burada hemşerim" ve türevi cümlelerle beni sıkıştırıyorlar. anlatıyorum diyorum böyleyken böyle. şoför koltuğundaki amca nüfus cüzdanımı istiyor, veriyorum. biraz bakıp tam geri verecek gibi olmuşken, yanındaki daha yetkin dikinciler amca alıyor, şöyle bir bakıyor "Sakaryalı mısın?" diyor. evet diyorum. genelde "evet, ne yazık ki" diye cevapladığım bu soruya bu sefer ekleme yapma cesaretini gösteremiyorum. tamam diyorlar, hatta az önce arabaya binen kadına apartmanın kapısını açtırıyorlar benim için.

bu olanlardan az sonra çilingir bey "merhaba ben çilingir" diyerek beliriyor. çilingir beyin ruhuna işlemiş içki kokusundan anlıyorum ki abim piizden gelmiş. kusura bakma beklettim biraz diyor ama ben de kokudan hafif güzel olmuşum yok abicim lafı mı olur diye cevaplıyorum. çıkıyoruz beraber üçüncü kata, alıyor abim eline ingiliz anahtarını yükleniyor kilide, ama içkiden HULK kuvvetine ulaşmış çilingir bey ingiliz anahtarını haşat ediyor, iki dakika bekleteceğim diyip gidiyor. yarım saat sonra gelişinden ve içki kokusunun artmış olmasından anlıyorum ki abim o arada piize gitmiş. adam keyif ehli diyorum içimden. getirdiği yeni ingiliz anahtarı anglosaksonların itibarını geri kazandırıyor ve kilit sökülüyor, kapı açılıyor.

bu da böyle bir hikayemdir.


00:38 - 14.11.2013

fakat


i.m. için

gözlerim kısılıyor doğaya, beliriyor bir adım ötesi.
sen varsın, tarih duruyor.
seni sadece içimde unutuyorum.

biliyorsun sana karşı hep biri oldum.

sana karışmak gibi olmasın
boğuluyorum

gördüklerim beton ve gökyüzü

sana ait düşüncülerimi çaldı iyi kimseler
birisi adına hatıra ormanı yaptılar